AİDS Nedir?
AIDS, Acquired Immune Deficiency Syndrome kelimelerinin kısaltmasıdır ve dilimizde karşılığı Kazanılmış Bağışıklık Yetersizliği Sendromu’dur.
HIV virüsü AIDS’e neden olur. AIDS, bağışıklık sisteminin kansere ve enfeksiyonlara karşı savunmasız hale geldiği evreyi ifade eder ve hastalık bu ciddi evreye geldiğinde AIDS olarak adlandırılır. İnsan hayatını tehdit eder. Dolayısıyla HIV ve AIDS tam olarak aynı şey değildir. AIDS HIV’in bir evresidir ve her HIV pozitif olan kişi AIDS olmayabilir.
HIV’e karşı günümüzde antiretroviral ilaçlar geliştirilmiştir. Bu ilaçlar sayesinde bağışıklık sistemi ciddi şekilde zarar görmeden virüsle mücadele edilir. Vücut direnci düşmez.
Bir kişiye HIV bulaştıktan sonra ilaç tedavisi, yaşam koşulları ve vücut direnci gibi etkenlerle AIDS evresine geçişi engellenebilir. Fakat kesinlikle AIDS olmaz diye bir durum söz konusu değildir.
HIV pozitif kişi 5 hatta 20 sene sonra AIDS olabilir.
HIV Hangi Sıklıkla Görülür?
HIV hem dünyada hem ülkemizde yaygın bulaşıcı enfeksiyonlardan birisidir. Dünya Sağlık Örgütü’nün istatistiklerine göre 37 milyon kişi dünya genelinde HIV taşımaktadır.
Bu kişilerin yüzde 60’dan fazlasına antiretroviral tedavi uygulanmaktadır.
Türkiye’de gün geçtikçe HIV’e karşı farkındalık artmakta ve test sayıları yükselmektedir. Buna bağlı olarak da tanı konmuş kişi sayısı çoğalmaktadır.
Yine de verilere göre Türkiye sık AIDS görülen ülkeler arasında yer almamaktadır. Sağlık Bakanlığı’nın 2018 yılında yayınlamış olduğu araştırma sonuçlarına göre geçen 23 yıl içerisinde 18 bin 557 kişi HIV taşıyıcısıdır.
1.736 tane de AIDS vakası vardır. AIDS vakaları özellikle 30-34 ila 25-29 yaş aralığındaki kişilerde yoğunlaşmaktadır.
Araştırmaya göre virüs vakalarının yüzde 49,6’sı cinsel yolla bulaşmıştır. Cinsel yolla bulaşan vakaların da yüzde 71’i heteroseksüel cinsel ilişki yoluyla bulaşmıştır.
Sadece 2018 yılında HIV sonucu pozitif çıkanların sayısı 2 bin 199 kişidir. Bunların da yüzde 83’ünü erkekler oluşturmaktadır.
Özellikle 25-29 yaş aralığında tanı alanların sayısı fazla bulunmaktadır ve yıllara göre hastalığın seyrine bakıldığında bir artış trendi olduğu görülüyor.
HIV’de Erken Tanının Önemi
Erken tanı pek çok hastalıkta olduğu gibi HIV’de de önemlidir. Erken tanı sayesinde tedaviye bir an önce başlanabilmekte, bu da beraberinde tedavinin seyrini daha iyi yönde etkilemektedir.
Erken tanı ile yaşam süresi uzatılabildiği gibi hastalığın başkalarına bulaşma oranı da büyük oranda düşürülebilmektedir.
HIV tanısı için test yaptırılmalıdır ve korunmasız olarak cinsel ilişkide bulunanlar, HIV pozitif kanın temas edebileceği cinsel temasta bulunanlar, açık deriye temasta bulunanlar, steril olmayan delici alet ya da iğne kullanalar kesinlikle test yaptırmalıdırlar.
HIV testinde doğru sonuç alabilmek için doğru zamanda doğru test yaptırılmalıdır.
HIV testlerinde kişilik hakları ve gizliliğe son derece riayet edilmelidir. HIV ve AIDS ile ilgili herhangi bir sağlık kuruluşuna başvuranların, tedavi alanların ya da test yaptıranların kimlik bilgileri kodlanır ve bu kişilerin kimliği kodlanarak paylaşılır.
HIV testi sonucunda kişi pozitif çıkmışsa durumun Sağlık Bakanlığı’na bildirilmesi mecburidir. Fakat bu bildirim yine yukarda belirttiğimiz gizlilik ilkeleri çerçevesinde yapılır. Pozitif olan kişilerin ve hatta çevrelerinin psiko-sosyal destek almaları tavsiye edilir.
HIV ve AIDS hakkında ülkemizde çeşitli dernekler mevcuttur. Pozitif kişiler ve yakınları gerek hukuksal gerekse sosyal destek için bu derneklere başvurabilirler.
Bu test evlilik öncesi yaptırılması zorunlu olan testlerden birisi olmakla birlikte testin pozitif olması evlenmeye mani değildir. Süreç daha bilinçli yürütülebilir.
HIV Nasıl Bulaşır?
HIV’in nasıl bulaştığını bilmek gerekli önlemleri almada yardımcı olacak ve daha dikkatli bir yaşam sürülmesine vesile olacaktır. Öncelikle bu virüs insandan insana bulaşır.
Pozitif olan kişilerin kanında, sperminde, vajina salgısında, anne sütünde virüs yer alır. Kadından da erkekten de HIV bulaşabilir. Başlıca bulaşma yolları şu şekildedir:
Cinsel yolla: HIV enfeksiyonlarının dünya genelinde yüzde 80’i korunmasız cinsel temas yoluyla bulaşmaktadır. Sperm, kan ya da vajina sıvısı vajinayla, penisle, anüs mukozasıyla, ağızdaki tahriş olmuş dokuyla, çatlakla, kesikle temasında enfeksiyon bulaşabilir. Kadından erkeğe, erkekten kadına, kadından kadına ya da erkekten erkeğe virüs bulaşabilir. Oral cinsel temasla, vajinal cinsel temasla ya da anal cinsel temasla HIV geçebilir. Virüs yükü yoğun olan HIV pozitif kişiyle korunmasız olarak tek sefer dahi cinsel temasta bulunmak enfeksiyonun bulaşması için kafidir. Korunmasız cinsel ilişki sayısı arttıkça bulaşma riski de yükselir.
Kan ile: Kan HIV’in en yoğun oranda bulunduğu alandır. Pozitif kişilerden alınmış kan ya da kan ürünlerinden virüs bulaşabilir. Pozitif kişinin kanının başka bir kişinin kanıyla teması durumunda enfeksiyon bulaşabilir.
Ayrıca virüs taşıyan dokunun, organın, spermin transferiyle virüs bulaşabilir. Kullanıldığı taktirde dezenfekte edilmemiş iğne, şırınga, cerrahi aletler, akupunktur aletleri, dövme aletleri ile de bulaşabilir.
Virüse maruz kalmış bir şırınganın uyuşturucu madde kullanımı gibi damar yoluyla kullanımında bulaşabilir. Pozitif kadın veya erkeklerin cinsel organlarındaki kanamalarının, adet kanlarının vajinaya, penise, ağıza temas etmesi ile enfekte olunabilir.
Kan nakli üzerinden HIV bulaşmaması ve taşınmaması için 1985 yılında bir uygulama başlatılmış, 1987 yılında Türkiye’de bu uygulamaya dahil olmuştur.
Buna göre bütün kan ve kan ürünlerine HIV taraması uygulanmaktadır. Kan bağışçıları da HIV testine tabi tutulmaktadır. Bu nedenle kan yoluyla HIV bulaşması çok enderdir.
Anneden bebeğe: HIV anneden bebeğe geçebilmektedir. Eğer anne gebelikte HIV taşıyıcısı ise hamilelikte, doğumda ya da doğum gerçekleştikten sonra anneden bebeğe virüs bulaşabilir. Yaklaşık yüzde 20 ila 30 oranında da emzirme döneminde anneden bebeğe virüsün geçtiği tespit edilmiştir.
Eğer gebelik sırasında anne HIV taşıyıcısı ise doğum mutlaka sezeryan yapılmalı ve sonrasında anne bebeğini emzirmemelidir.
Gebelik döneminde HIV pozitif çıkan annelerde tedaviye gebeliğin son üç ayında başlanır. Bebekte ise doğumla birlikte başlanır. Anneden bebeğe yüzde 35 oranında HIV geçişi olduğu için mutlaka önlemlere başvurulmalıdır.
HIV’in Bulaşmadığı Durumlar
HIV konusunda hala yanlış inanışlar vardır. Geçmişte bu tür asılsız inanışlar ve ön yargılar daha keskin olduğu için HIV pozitif olan kişilerin hayatları son derece zorlaşmıştır.
Hatta sosyal hayata, iş hayatına katılımları dahi engellenmiştir. Fakat günümüzde bilinçlenmenin artmasıyla birlikte önyargılar da azalmaya başlamıştır.
Bu noktada yanlış algıların aksine şu durumlarda HIV’in bulaşmadığını söyleyebiliriz:
HIV pozitif kişiyle aynı havayı solumak,
HIV pozitif kişiyle aynı odada, işyerinde, okulda ve diğer sosyal ortamlarda bulunmak,
Öksürmek, hapşırmak,
Ter, dışkı, gözyaşı, idrar gibi çıktılar,
El ele tutuşmak, kansız deriye dokunmak, öpmek, tokalaşmak, kucaklaşmak,
Aynı duşu, tuvaleti veya lavaboyu kullanmak,
Aynı havluları, havuzları, saunaları kullanmak,
Aynı bardağı, tabağı ya da çatal kaşığı kullanmak,
Hayvanlarla bir arada yaşamak vs.
HIV Belirtileri
Virüsün kişiye bulaştığı ilk birkaç hafta akut enfeksiyon dönemi olarak adlandırılır ve bu dönemde kişide herhangi bir belirti olmayabilir. 2 ila 4 hafta arasındaysa boğaz ağrısı, yüksek ateş, baş ağrısı, döküntüler tıpkı grip benzeri şekilde kendini gösterebilir. Bu aynı zamanda virüsün bulaşıcılığının en yüksek olduğu dilimdir. En sık görülen belirtileri şöyle sıralayabiliriz:
Yüksek ateş,
Boğaz ağrısı,
Boğaz iltihabı,
Baş ağrısı,
Eklem ve kas ağrıları,
Bulantı, kusma,
Yemek borusunda, ağızda, genital bölgelerde yara,
Yüz, göz, avuç içi, ayak tabanı gibi yerlerde kabarıklık ve kızarıklıklar,
Bir aydır süren ishal.
Eğer bahsettiğimiz belirtiler gözlemlenir ve tedavi edilmeye başlanmazsa kişinin 2 ay gibi bir sürede yaşam fonksiyonları düşmeye başlar. 5-10 kg kilo kaybı daha yaşanabilir.
HIV enfeksiyonu bulaşmış kişinin akut döneminden sonra geçireceği dönem sessiz dönemdir. Birkaç haftalık akut döneminden sonra kişi artık HIV taşıyıcısıdır. Taşıyıcı herhangi bir belirti göstermeden 8-10 yıl sağlıklı bir yaşam sürebilir.
Fakat ömür boyu taşıyıcıdır ve bulaştırmaya ihtimali vardır. Bu dönemde kişinin lenf bezlerinde fark edilir seviyede büyümeler ortaya çıkabilir.
Sessiz dönemin ne kadar süreceği net değildir. Birkaç yıl sürebileceği gibi 10 yıldan daha uzun da olabilir. Eğer tanı konur ve ilaç tedavisine başlanırsa kişiler bağışıklık sistemlerini korumuş olurlar. Virüsün vücutlarına etkisini azaltırlar.
İleri dönem ise enfeksiyonun en ileri evresidir. Artık bağışıklık sistemi bir hayli zayıflamıştır. Eğer ileri döneme kadar hastalar tedavi almamışlarsa enfeksiyonlara, kansere karşı dirençsiz kalmış olurlar.
Farklı hastalıklar baş gösterdikçe de organlar daha fazla zarar görmüş olur.
İleri dönemde kişide şişmiş lenf düğümleri, kilo kaybı, yorgunluk, mantarlar, kalıcı döküntüler, kısa süreli hafıza kayıpları ortaya çıkabilir.
Yine tüberküloz, lenfoma, zatürre, vadi ateşi, solunum sistemi pamukçukları, beyin enfeksiyonları, uçuk virüsü, çok farklı parazitler ya da bakterilerin neden olduğu ishaller oluşabilir.
HIV Tanısı Nasıl Konur?
HIV kan tahliliyle saptanabilen bir enfeksiyondur. Kişiye virüs bulaştıktan sonra belli bir bekleme süresinin sonunda test yapılır.
Bu sürede vücut virüse karşı antijen ve antikorlar üretir ve bunların kandaki varlığına bakılarak tanı konulur. Dolayısıyla antikorların ve antijenlerin oluştuğu doğru zamanda test uygulanmalıdır. HIV tanı testlerini daha detaylı olarak ilgili yazımızdan tıklayarak okuyabilirsiniz.
HIV Testi Öncesi Danışmanlık Desteği
HIV zorlu bir süreci olan hastalıktır. Bu nedenle kişi daha test öncesinde doktordan ya da cinsel sağlık danışmanından HIV’e dair danışmanlık almalıdır. Danışmanlıkla birlikte testin doğru zamanda yapılması sağlanabilir.
Korunmasız ilişkideki diğer kişinin de teste yönlendirilmesi mümkün olur. Ayrıca HIV’in tüm dünyada rastlanabilen bir hastalık olduğu, korkulacak bir durum olmadığı, tedaviye bir an önce başlanabileceği ve tedavi sürecinin doğru yürütülebilmesiyle üstesinden gelinebileceği anlatılmalıdır.
Aynı şekilde tanı pozitif konulmuş ise de danışmanlık alınması psiko-sosyal açıdan faydalı olacaktır.
HIV Testi Nedir ve HIV Testi Ne Zaman Yapılır?
HIV tanısı için birkaç tür kan testi uygulanır. Bu testlerden ELİSA yöntemiyle yapılan serolojik testlerde antikor ve antijenlere bakılırken, virüsün genetik yapısının yani kendisinin bulunduğu PCR yöntemiyle yapılan testler ve doğrulama testleri mevcuttur.
Virüs vücuda girdikten sonra vücut savaşmak için antikor üretmeye başlar. Antikorlar üç ayda ölçülebilecek düzeye gelir. İlk üç ay süren bu dönem pencere dönemi olarak isimlendirilir.
Bulaşma gerçekleştikten sonra 4 ila 6 hafta içinde ELISA yöntemiyle kandaki antikor düzeyi ölçülür ve buna Anti- HIV testi denir.
Pencere döneminde antikor oluşmadığı ve istenen düzeye gelmediği için testin yanıltıcı sonuç vermesi muhtemeldir.
Anti- HIV testiyle sonuç pozitif bulunursa Western-Blotting yöntemi kullanılarak sonuç doğrulanmalıdır.
Western-Blotting yönteminde de test sonucu pozitif çıkarsa kişiye HIV pozitif teşhisi konur.
Pencere döneminin ne kadar süreceği de kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Kimilerinde antikorlar çok kısa sürede gelişebilirken kimilerinde 4 haftadan daha uzun sürede de gelişebilir.
Bu nedenle korunmasız cinsel ilişkide, temasta bulunanların daha önce test yaptırmışlarsa dahi 90. Günde yeniden test yaptırmaları tavsiye edilir. 90 gün sonrasında antikorlarda sonuç negatif çıkmışsa buna güvenilir.
HIV Tedavisi Nasıl Yapılır?
Bilim her alanda gelişmektedir. Tıpta da gelişmeler büyük bir hızla devam etmekte, hastalıklara, virüslere karşı tedaviler geliştirilebilmektedir.
Retrovirüs grubunda yer alan HIV için anti-retroviral ilaçlar geliştirilmiştir.
İlaçlar vücudun farklı alanlarında etki sahibidirler ve tedavilerde birkaç ilaç birlikte kullanılır.
Şu an için HIV enfeksiyonunun kesin bir tedavisi yoktur. Dolayısıyla vücuttaki virüs tamamıyla yok edilememektedir.
Fakat ilaçlarla kontrol altına alınabilmekte, yaşam kalitesi devam ettirilebilmektedir. Tedavilerde de amaç, virüsün çoğalmasını engellemektir.
Tedavi ile virüsün mutasyon geliştirme şansı düşürülerek direnci tedaviye cevap verecek düzeyde tutulur.
HIV tedavileriyle kandaki viral yük değeri en alt seviyeye indirilir. Bağışıklık sistemi korunarak yaşam kalitesi, geleceğe dönük beklentisi üst seviyede tutulur.
Taşıyıcıdaki virüs miktarı azaltılır ve bu sayede bulaşma riski düşürülür.
Her ne sebeple olursa olsun HIV’e maruz kalmış bir kişi için ilk olarak davranış sonrası korunma uygulanır. PEP (Post-Exposure Prophylaxis) adı verilen bu tedavi antiretroviral ilaçların kullanılmasıyla gerçekleştirilir ve kişinin enfekte olma riski önlenmeye çalışılır.
PEP HIV’e maruz kalındıktan sonraki 72 saat içerisinde uygulanmaya başlanmalı ve yalnızca acil durumlarda başlatılmalıdır.
PEP tedavisinde kullanılan ilaçlar 1-3 ay süreyle alınmalıdır ve yüzde 10 etkili olduklarını söylemek imkansızdır. Ciddi yan etkileri de bulunmaktadır.
Dolayısıyla HIV oluşacak bir durum yaşanması halinde zaman kaybedilmeden enfeksiyon hastalıkları uzmanına görünmeli, detaylı bilgi verilerek tedavi süreci uzmanla birlikte takip edilmelidir.
HIV’den Nasıl Korunur?
HIV’e karşı günümüzde en etkili korunma yolu cinsel ilişki sırasında prezervatif (kondom) kullanmaktır. Prezervatif mutlaka temas öncesinde takılmalı ve üzerinde herhangi bir yırtık, patlak, hasar, delik olmamalıdır.
Cinsel ilişkide doğum kontrol hapı, deri altı bantlar, iğneler, spiraller ya da gebelik önleyici diğer uygulamalar HIV’e karşı koruma sağlamamaktadır.
Bu yüzden bu tür eylemlerle korunma yoluna gitmek ve korunduğunu düşünmek doğru değildir.
Kan yoluyla bulaşmasını önlemek üzere de gerekli tedbirler alınmalıdır.
HIV ile Gebeliğin İlişkisi Nedir?
HIV ile gebelik arasında ne tür bir ilişki olduğu, HIV’in gebeliğe engel olup olmadığı çok fazla merak edilmektedir. Öncelikle HIV pozitif olma çocuk yapmaya engel bir durum teşkil etmez.
HIV pozitif kadının gebe kalmasına bir engel bulunmadığı gibi erkeğin HIV taşıyıcısı olduğu durumlarda erkekten sperm alınır ve dış ortamda virüsten temizlenip anne adayının rahmine konulur.
Eğer HIV’in izlemi ve tedavisi uygun koşullarda yapılırsa, virüs yükü oldukça düşük seviyelerde olursa anne adayından bebeğe HIV geçişi büyük oranda önlenebilir.
Özellikle de gebe kalmadan önce en az 6 ay boyunca kanındaki HIV düzeyi ölçülemeyecek seviyede olursa bulaşma ihtimali düşmektedir.
Pozitif gebelerde antiretroviral tedavi uygulanırsa, sezeryan doğum gerçekleştirilirse ve sonrasında bebek hazır mamayla beslenirse anneden bebeğe HIV bulaşma oranı yüzde 1’e kadar düşürülebilir.
Bebeğe bulaşması halindeyse bebek şuruplarla tedavi edilmektedir.